20090613

beni, bilinç-dışının parçası olarak gördüğün zaman ki kadar vakit harcamamıştın hiçbir şeye. ancak diğer parçalardan bağımsızlaşamadığımdan ve ayrıca böyle bir olasılığın da aldatmaca olduğunu anladığında, ben evreninde bulanıklaştım ve 'sevdandan' uzaklaştım. ama hemen sonrasında varlığına katıldım.
şimdi aradan geçen milyonlarca yılın ardından, zaman-dışı sanrılarım, sürekli bir mağara adamı imajında beliriyor ve bir çeşit hastalığa yakalanıyorum. artık sadece bilinç-altına işleyebildiğim kadarıyla kederleniyorum çünkü aslında sıfırım ve sen beni saymaya kalkmadıkça, hayata düşman kesilmiş bir insanın umut varsayımlarında var oluyorum.
nice yalanlara; korteksin delinir de, tekrar rahimdeki gibi açık olursan katkısız titreşimlerin hissettirdiklerine, emin ol, annenin okşanan saçlarının yarattığı duyguyla geleceğim ruhuna.
Oysa şu an, bir antlaşmaya varmamıza bile gerek kalmadan, ikimiz de şunun farkındayız ki, hislerim, onları olabildiğince objektif bir yaklaşımla analiz etmeye çalıştığımdan, beynin mantık kısmındalar. Belki bu, modern zamana uygulanan bir inisiyasyondur ancak ilkel zamanın iç-güdüsünden yoksunken, sözünü ettiğim mağara adamı sanrısı belirse de, ne fark eder; ne yaşar, ne hisseder, kişisel gösterinin en sıkıcı saatlerinde. Dinsel veya değişim-dönüşüm temalı ölüm, sonuçta yine tutarsız gelmez mi, doğduğun için yaşadığın müddetçe. Peki, ya ölmek için yaşamayı sağlayan tetikleyici unsurlar nerede; bir anima mı getirecek onu sana 'ideal ben' tepsisinde, yoksa önce yüreğini mi yemelisin kişiliğinin ve yeniden doğmalısın, önceki doğumunu öldürerek; kişilik olarak, fiziken değil.

4 yorum:

belle helene dedi ki...

hımmmmm?

Burak Özkan dedi ki...

sorun nedir helene?
düşünceli gördüm seni.

göknur dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
göknur dedi ki...

‘Savaşsız bir barış geleneği, barışa gitmeyen yolda savaş günleri; sıkışıp kalmış çöplükte ve tekdüzelikle amaçsızca kendini tanrı sanan bir canlı tarafından lanetlenmiş. Abanıp da yürütemediğimiz bu hayvan, bizi üstünden atmak üzere. Ve bu olmalı. Zıtsızlık bir kaçıştır. Aynalar ikiyüzlüdür. Hangi yüzle bakarsan o yansır. Ortasında buluş; ortasında al görüntüyü; ortasında tat duyguyu. Kafandan çıkarmadan anla hayatı. Ve öyle öl. Korkuyla öl, aşkla öl, nefretle öl, sevgiyle öl; benimle öl; yalnız öl. Unutma: Tanrı, pis yağlı saçlarını kaşır ve uzun tırnaklarının arasına giren kirden bizi var eder. Unutma, bizim için an gelecek ve o tırnaklarını kesip bize yedirecek. İçimizdeki güçle sevişmeli, içimizdeki güçle yürümeli.’
sahne, s:81