Ve hani ertesinde, terli ve yapışkan; tokatlanırsın; nefes almak uğruna; ağlamak uğruna. işte o sırada travma gerçekleşir tıpkı diğer milyarlarcasına olduğu gibi. ve aldığın nefes kadar devam edersin, düşünmeye. ne fena.. ne fena..
Neden seni izleyenleri merak ediyorsun? ukalalık olarak algılama lütfen sadece merak? Yani varolmağı yada daha doğru bir deyimle yok olmağı böyle en derinlerde duyumsayan biri (yine blogdan kaynaklı bir çıkarım) bunu neden merak eder? Ben herşeyi merak ederim:) ama ben sen gibi yaşamıyorum bu sorgular daha şimdilik eksik...
tüm bunlar Göknur -yine yanlış yazmışım, düzelttim-, kökünde hepsi kişisel bir gösteri; bunu böyle algılamada sorun görmüyorum. Ancak diğer varsaydığın durumlarda az-çok doğru: varolmağı veya yok olmağı duyumsama gibi. ancak bu durum, bilemiyorum böylesine sayısal -internet- ortamda paylaşıma açılınca bana her zaman bir gösteriden ibaretmiş gibi gelecek: Felsefenin kendine ayrılan köşesinde biriktirdiğin düşünceleri başka algılıyıcıların önüne çıkarmak. işte durum böyle olunca, işin içinde görmezlikten gelinemeyecek bir ego olunca, onu takip eden kişileri de doğal olarak merak ediyorsun. ve haklısın, bu tamamen ukalaca bir durum; ama yapılıyor. eminim, eğer söylediklerini tamamen duyumsuyor veya hissediyor olsaydım, burada bunlarla vakit harcamaz; daha fiziksel bir eyleme kalkışırdım.
bir filmde, bir grup genç bir elektrik direğine tırmanmış adamı görünce şöyle derler: bu adam kuramı olmayan bir eylem, biz ise (bunun öncesinde birçok konuda varsayımda bulunmuşlardır) eylemsiz kuramlarız.
dipnot: umarım bu sefer ifadede zorluklar yaratmamışımdır.
Hımmmmm... İlk eksiklik bu sanırım bağlantım gitti:)... Yani benim gerçekliğim belli kablolara bağlı:) pek tabikide seninki ama bu beni senin kadar rahatsız etmiyor nedense?
Zorluklardan öte sanırm bu edimden kaynaklı bir eksiklikte olsa bu sadece bu edimle yani sanal konuşmaylada alakalı değil...
Anlam, bir şeyi anlamak, öznenin kendisi için bile pek mümkün değilken bir diğeri için bir şeyi anlamak ki öznenin anlattığını anlamak pek münkün değildir ve bu dilbilimsel çözümlemelerlede pek mümkün değildir... Sadece o anlama yaklaşırız değil mi, 'bütünüyle' anlıyamayız hiç bir şeyi...?
evet, şuan için mümkünatı yok. bu yüzden bir şey yazmaya veya başka bir şeye kalkıştığımda, yanlış anlaşılma payını hesaba katarım. ilk olarak bilinç-altında birikmiş olan şeyin zihin tarafından ne kadar iyi algılandığının payı- öncelikle bunu kendine sözcüklerle ne kadar iyi ifade ettiğinin payı- sonra da en yüksek orana sahip olan okuyucunun anlama payı-
Ve hayır sana katılmıyorum kökünde bir kişisel gösteride olsa bunlar bastıramadığın bir taraftan çıkan seslermiş gibime geliyor yada değilidir ve muhtemelen bu yüzden senin sandığını sanma varsayımlarına düşüyorumdur...
elbette bir etkileşim sonucu bu yazdıklarımı yaşıyorum, deneyimliyorum ama bu durum yine de onları sunmama engel teşkil etmiyor.
ama şöyle bir şey de var Göknur.
"önemli olan güçlü olmak değil, güçlü hissetmektir" diye bir söz vardır, bilirsin. ama bu söz, kendini bir çeşit zor koşulun içine atıp, bir şeylerle gerçekten de yalnız başına mücadele eden bir adam tarafından söylenince mi değerlidir, yoksa vaktinin çoğunu hiçbir şey yapmadan geçiren bir adamın kendini çaresiz hissettiğinde söylemesi mi?
bence bu ikisi arasındaki fark çok önemli. çünkü biri söylediği şeyi hissediyor; diğeri ezberliyor.
:) O koyduğun Van Gogh'un en etkileyici ve bence Van Gogh'u en iyi anlatan ve artık kendisi olmaktan kendi eliyle kurtulduğu yani gerçek anlamda kendini aştığı tablosudur...
beklentilerinin ne kadarının hayallerinle örtüştüğüne bağlı sanırım. ancak yine de beklenti bir bakıma insanın kendinden esirgeyemeceği bir durum. her türlü duygu, geleceğe dair bir beklenti içeriyor gibime geliyor; tuhaf bir durum.
bu yüzden eminim, hayata karşı en sert duruşunu sergileyen bir insan dahi, hayal kırıklıklarına uğrar.
beklentisizliğin genelde 'anı yaşama' tutumuyla gerçekleşeceğine inanılır, ancak bizim geçmişlerimiz var ve zamanın varlığına her daim inanıyoruz.
23 yorum:
Neden seni izleyenleri merak ediyorsun? ukalalık olarak algılama lütfen sadece merak? Yani varolmağı yada daha doğru bir deyimle yok olmağı böyle en derinlerde duyumsayan biri (yine blogdan kaynaklı bir çıkarım) bunu neden merak eder?
Ben herşeyi merak ederim:) ama ben sen gibi yaşamıyorum bu sorgular daha şimdilik eksik...
tüm bunlar Göknur -yine yanlış yazmışım, düzelttim-, kökünde hepsi kişisel bir gösteri; bunu böyle algılamada sorun görmüyorum. Ancak diğer varsaydığın durumlarda az-çok doğru: varolmağı veya yok olmağı duyumsama gibi. ancak bu durum, bilemiyorum böylesine sayısal -internet- ortamda paylaşıma açılınca bana her zaman bir gösteriden ibaretmiş gibi gelecek: Felsefenin kendine ayrılan köşesinde biriktirdiğin düşünceleri başka algılıyıcıların önüne çıkarmak. işte durum böyle olunca, işin içinde görmezlikten gelinemeyecek bir ego olunca, onu takip eden kişileri de doğal olarak merak ediyorsun. ve haklısın, bu tamamen ukalaca bir durum; ama yapılıyor.
eminim, eğer söylediklerini tamamen duyumsuyor veya hissediyor olsaydım, burada bunlarla vakit harcamaz; daha fiziksel bir eyleme kalkışırdım.
bir filmde, bir grup genç bir elektrik direğine tırmanmış adamı görünce şöyle derler:
bu adam kuramı olmayan bir eylem, biz ise (bunun öncesinde birçok konuda varsayımda bulunmuşlardır) eylemsiz kuramlarız.
dipnot: umarım bu sefer ifadede zorluklar yaratmamışımdır.
Hımmmmm... İlk eksiklik bu sanırım bağlantım gitti:)... Yani benim gerçekliğim belli kablolara bağlı:) pek tabikide seninki ama bu beni senin kadar rahatsız etmiyor nedense?
Zorluklardan öte sanırm bu edimden kaynaklı bir eksiklikte olsa bu sadece bu edimle yani sanal konuşmaylada alakalı değil...
Anlam, bir şeyi anlamak, öznenin kendisi için bile pek mümkün değilken bir diğeri için bir şeyi anlamak ki öznenin anlattığını anlamak pek münkün değildir ve bu dilbilimsel çözümlemelerlede pek mümkün değildir... Sadece o anlama yaklaşırız değil mi, 'bütünüyle' anlıyamayız hiç bir şeyi...?
beni de etmiyor; ancak özünde neye ait olduğunu biliyorum ve ona göre davranıyorum.
evet, şuan için mümkünatı yok. bu yüzden bir şey yazmaya veya başka bir şeye kalkıştığımda, yanlış anlaşılma payını hesaba katarım.
ilk olarak bilinç-altında birikmiş olan şeyin zihin tarafından ne kadar iyi algılandığının payı-
öncelikle bunu kendine sözcüklerle ne kadar iyi ifade ettiğinin payı-
sonra da en yüksek orana sahip olan okuyucunun anlama payı-
iki taraftan da bir ton aldanış; ne fena.
Ve hayır sana katılmıyorum kökünde bir kişisel gösteride olsa bunlar bastıramadığın bir taraftan çıkan seslermiş gibime geliyor yada değilidir ve muhtemelen bu yüzden senin sandığını sanma varsayımlarına düşüyorumdur...
Evet haklısn biz bir aldanışı yaşıyoruz... Fena mı oldu aslında hayır...
elbette bir etkileşim sonucu bu yazdıklarımı yaşıyorum, deneyimliyorum ama bu durum yine de onları sunmama engel teşkil etmiyor.
ama şöyle bir şey de var Göknur.
"önemli olan güçlü olmak değil, güçlü hissetmektir" diye bir söz vardır, bilirsin.
ama bu söz, kendini bir çeşit zor koşulun içine atıp, bir şeylerle gerçekten de yalnız başına mücadele eden bir adam tarafından söylenince mi değerlidir, yoksa vaktinin çoğunu hiçbir şey yapmadan geçiren bir adamın kendini çaresiz hissettiğinde söylemesi mi?
bence bu ikisi arasındaki fark çok önemli. çünkü biri söylediği şeyi hissediyor; diğeri ezberliyor.
Van Gogh, sevdiğini düşünmemiştim? Albümü yeni gördüm... Ben severim hatta çok severim...
Van Gogh, albüm; anlayamadım?
şimdi anladım, evet:) ben de yazılarını inceliyorum şu an, senin sayfandan.
?... Bu defa da ben anlamadım...
Neyse zaten birbirimizi anlamamız zaten mümkün değil değil mi:)
Ve ben çıkıyorum keyifli bir aldanış oldu teşekkür ederimmm...
Ama çıkmadan, kendi albümünden habersiz olman mümkün mü? O albüm değilmi, yani fotoğraf albümü? O yüzden mi anlamadın?...
Anladığımı belirttim üstte, sonra da senin sayfana girip, Van Gogh la ilgili olan yazıları inceledim:)
:) O koyduğun Van Gogh'un en etkileyici ve bence Van Gogh'u en iyi anlatan ve artık kendisi olmaktan kendi eliyle kurtulduğu yani gerçek anlamda kendini aştığı tablosudur...
ortaya çıkardıklarını, senin kadar iyi inceleme fırsatı bulamadım; ama birini bu kadar iyi inceleyen birini tanımış olmam güzel:)
beklentilerinin ne kadarının hayallerinle örtüştüğüne bağlı sanırım.
ancak yine de beklenti bir bakıma insanın kendinden esirgeyemeceği bir durum. her türlü duygu, geleceğe dair bir beklenti içeriyor gibime geliyor; tuhaf bir durum.
bu yüzden eminim, hayata karşı en sert duruşunu sergileyen bir insan dahi, hayal kırıklıklarına uğrar.
beklentisizliğin genelde 'anı yaşama' tutumuyla gerçekleşeceğine inanılır, ancak bizim geçmişlerimiz var ve zamanın varlığına her daim inanıyoruz.
Yorum Gönder